Hepinizin bildiği üzere tüm dünyayla eşzamanlı, psikolojik olarak çok yıpratıcı bir süreçten geçtik, geçiyoruz. Bu dönemin benim için en ilginç kısmı, bütün dünyanın ilk kez bir konuda hemfikir olmasıydı. Evde kalmak zorunda olmak, henüz çözümü bulunamamış bir virüs yüzünden insanların hastalanmasını izlemek çok yıpratıcı. Fakat bu süreçte elimizden geldiğince fiziksel ve mental olarak sağlıklı kalmaya çalışmamız çok önemli.
Herkesin sorunlarla baş etme biçimi farklıdır. Ben bugün sizinle biraz kendi mücadele yöntemlerimi ve bir RUNDAMENTAL koşucusu olarak koşusuz, yarışsız günlerde neler yaptığımı kısacası “nasıl evde kaldığımı” paylaşmak istiyorum.
Öncelikle mesai saatleri içerisinde evden oldukça aktif bir şekilde çalışmaya devam eden birisi olarak çok da sıkıldığımı söyleyemeyeceğim. Daha salgın Çin’de henüz yayılırken, oradaki arkadaşlarımla konuştuğumda ve sokağa çıkma yasağından dolayı evlerden çıkamadıklarını söylediklerinde, acaba bizde böyle bir durum olsa evde neler yaparım diye düşünmüş ve yapacak bir sürü şey bulmuştum. Dolayısıyla eve kapanma konusunda hazırlıksız yakalandığımı da söyleyemem. Fakat yine de ilk başlardaki o belirsizlik durumu beni çok kötü etkiledi. İlk günler kendimi kocaman bir boşluğun ve bilinmezliğin ortasında buldum. Yoğun bir tempodan birdenbire sakinliğin ortasına düştüğüm için gün boyu kalp atışlarımı kontrol etmekte zorlandım. Uykusuzluk ve güvensizlik hisleriyle boğuştum.
Zamanla farklı bir açıdan düşünmeye başlayınca, yaşadığımız şu anın eşsiz olduğunu farkettim. Uzun zamandır öyle bir koşuşturmacanın içindeydim ki ilk kez bu sistemin dışına çıkabildiğimi farkettim ve bu beni heyecanlandırdı.
Senelerdir öncelik olarak gördüğüm bir sürü şey ilk kez geri plana atıldı. Çok nadir anlar dışında sabah gün doğumunu hiç izlememiştim mesela. Kahvemi alıp her sabah güneşin doğuşunu izleyebilmenin İstanbul koşuşturmacası içinde nasıl bir lüks olduğunu farkettim. Tabi bu kalabalık ve sıkışık şehirde güneşin doğuş ve batış saatini binaların arkasından görünebildiği saatler olarak değerlendiriyorum. Eskiden eve geldiğimde sosyal medyaya ve yapılacak işlerime öyle çok gömülüyordum ki camdan dışarı bakmak aklıma bile gelmiyordu. Başka pencelerdeki başka yaşamları görmek ilk kez bu kadar ilgimi çekti ve beni mutlu etti.
Her sene baharda yan binanın bahçesindeki asma dalları yatak odamın camına kadar çıkar ve penceremin etrafından dolanırdı. Sürekli koşuşturmacadan bu dallara pek dikkat edemezdim. İlk defa bu sene bu asma dallarının filizlenmesine bu kadar yakından izleme fırsatı buldum. Yanıbaşımda bir hayatın büyüyüp gelişmesini görmek tarif edilemez bir duygu. Belki bu sene baharı önceki senelerdeki gibi parklarda ormanlarda ağaçlarla iç içe karşılayamadık ama en azından bu sene bahar önceki senelerde olduğu gibi bir koşuşturmacanın içinde yanımızdan geçip gitmedi. Sakince oturup, hiç acele etmeden onu gün be gün özümseyebildik.
Uzun zamandır koşuşturmadan ve odaklanamamaktan festival filmi yada belgesel izleyemiyor, hep kısa Netflix dizileri izliyordum. Bu dönem eskiye kıyasla vaktim olduğu için internetten 2000’ler öncesi Türkiye’sini anlatan belgesel ya da filmler izlemeye başladım. Eski Türkiye’yi anlamak ve günümüzle kıyaslamak adına çok güzel kaynaklar buldum ve o dönemlere ait ne kadar çok kaliteli ve ödüllü film olduğunu görünce oldukça şaşırdım. Bu konuda bana kendi film arşivini açan Emir’e de teşekkür etmem gerekiyor.
Yaklaşık 6-7 senedir piyasada atılan kumaşları toplayıp yeni ürünler yaparak onları hayata kazandırmaya ve sürdürülebilirliğe kendimce yorum katmaya çalışıyorum. Zaman içinde elimde biriken bir sürü kumaş olmasına rağmen yine yoğunluktan birçoğunu projelerimde kullanamıyordum. Bahaneyle kumaş arşivlerime daldım ve en eski kumaşlarımla yeni ürünler ve çevremdekiler için yıkanıp tekrar kullanılabilir maskeler diktim. Yaratıcı fikirlerin ortaya çıkması için kendi kendime kalıp bu yaşlı kumaşlarla bağ kurmam yeterli oldu.
Salgın dolayısıyla evde kalmaya ilk başladığımızda beni en çok korkutan şey, koşamamak ve spor yapamamak olmuştu. Pınar’ın her gün evde bireysel olarak kuvvet antrenmanı yaptığını bildiğim için o ve Nilgün’le kendi kendimize, her gün kuvvet antrenmanı yapmaya başladık. Sonrasında Yaren Hocanın, daha sonralarda ise Asu ve Tarkan Hocaların Zoom üzerinden düzenli olarak antrenman yaptıracağını öğrenince benden mutlusu yoktu. Artık işimden fırsat buldukça bu antrenmanlara katılmaya başladım. Başlarda çok zorlansam da zamanla bedenimdeki değişimi gördükçe daha da istekli katılmaya başladım. Normal hayatta kendi kendine spor yapan ya da koşuya çıkan bir insan hiç olmadım. Spor benim için grupla yaptığımda keyif aldığım bir aktivite oldu. RUNDAMENTAL’ı sevmemdeki en önemli nedenlerden biri de zaten normalde de vakit geçirmekten keyif aldığım insanlarla spor yapıyor olmamdı. Dolayısıyla bu dönem Zoom üzerinden ekiple yaptığım bu antrenmanlar benim için dünyayla ve gerçeklikle bağlantı kurduğum keyifli anlardan biri oldu.
Gelelim bu antrenmanların içeriğine. Haftanın 7 günü süren bu antrenmanlarda core (full body, glutes, hips, obliques), yoga, pilates, esneme gibi antrenmanlarla vücudun farklı bölgelerine odaklanıp farklı kas gruplarını çalıştıran hocalarımız sayesinde karantina sonrası çok daha güçlenmiş ve bütün hissederek koşuya geri döneceğimi düşünüyorum. Hatta yaptığımız düzenli antrenmanların koşu stilimize ve duruşumuza çok büyük etkisi olacağına hiç şüphem yok. Ve hatta karantina bitince bu antrenmanları kendi başıma sürdüremezsem diye biraz endişeliyim. Tabi bir yandan da tekrar orman koşularına dönmek için sabırsızlanıyorum ve ormanı çok özlüyorum.
Bedeni çalıştıran egzersizlerin yanısıra yaptığımız zihin egzersizlerini de unutmamak lazım. Kendine Has etkinlikler kapsamında Asu Hocanın bizim için hazırladığı meditasyon serisi bana çok iyi geldi. 5 ana başlık halinde (Kabullenme, Öz Şefkat, Farkındalık ve Merkezlenme, Sevgi , Niyet) hazırlanan bu meditasyonlara günde 10 dakikamı ayırmak bile bende zihinsel bütünlük sağladı ve bugünlerde başıma gelen olumsuzluklarla baş etmemi sağladı.
Pandemi dönemi bir sürü olumsuz şey yaşandı, birçoğumuz çok umutsuz anlar yaşadık, fakat ben bedensel ve zihinsel sağlığımızı korumak adına olumlama yapmamız, yani bardağın dolu tarafını görmeye çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Örneğin ilk kez bu dönem dünya devlerinin uğruna savaştığı ve binlerce insanı öldürmekten geri kalmadığı petrol bu kadar değersiz hale geldi. Vahşi yaşam bir süreliğine de olsa insanlardan bir rahat yüzü gördü. Nesli tükenmekte olan pangolinlerin avlanması çoğu ülkede yasaklandı. Eminim Belgrad ormanı şu an tam piknik sezonu olmasına rağmen tertemizdir. Denizlerin ve göllerin ne kadar temizlendiğini hepiniz sosyal medyada görmüşsünüzdür zaten.
Hiçbir şey sonsuza dek süremez. Normalleşme süreci başladı bile. Bugünler de elbet bitecek ve bittiğinde salgın döneminde neler yapamadığımızı değil neler yaptığımızı hatırlayacağız hep. Başımıza gelen iyi- kötü anıları hatırlayacağız. O yüzden gelecekte anıya dönüşecek bu anlarımızı pozitife çevirmek de bizim elimizde. Bu dönemde mümkün olduğunca az internet siparişi vermeyi, kuryecilerin de insan olduğunu, bu salgın dönemi sipariş trafiği arttığı için hem çok yorulduklarını hem de tehlike altında olduklarını öğrendik. Hazır bolca vaktimiz varken çöplerimizi mümkün olduğunca geri dönüşüme ayırma alışkanlığı edindik. Alanınız varsa siz de toprakla uğraşın, bitki yetiştirin, kompost yapın. Sevdiklerimizle, bu dönem yalnız kalan, kendini yalnız hisseden arkadaşlarımızla bol bol konuşma fırsatı bulduk. Uzaktan sarılmayı öğrendik. Umarım bu dönemden hepimiz daha güçlü, daha cesur olarak çıkacağız. Ütopik bir dilek belki ama umarım bütün bu pandemi bittiğinde içinde bulunduğumuz bu hiyerarşik sömürü düzeni bir nebze de olsa iyileşme gösterir.