ULUDAĞ ULTRA TRAIL 2021

66K – Furkan KAPLAN

Öncelikle yarışa adını veren dağı anlatarak başlamak isterim. Antik Çağ’da Heredot bu dağdan Olimpos olarak bahsederken, Romalılar zamanında keşişlerin ilk manastırları buraya kurduğu bilinmektedir. Osmanlı zamanı şehrin fethinden sonra dağda yaşayan keşişlerden dolayı yerel halk buraya “Keşiş Dağı” adı verirken son olarak 1925 yılında adı Uludağ olarak belirlenmiştir. İlerleyen yıllarda 1963 yılında ilk teleferiğin seferlere başlaması ile Türkiye’nin belki de en cazip kayak merkezi haline gelen Uludağ, pandemiden dolayı verilen 1 yıl aranın ardından yine aynı isimli yarışa ev sahipliği yapmaya başlamıştır.

Bu yarışı duyduğunuzda “Ne işimiz var Temmuz sıcağında yarışta…” algısı oluşsa da oraya vardığınızda bu algının kaybolduğunu görüyorsunuz. Özellikle etrafınıza baktığınızda bölgenin coğrafik yapısını oluşturan dağların, koşucuların etrafını sararak koşunun fragmanını izletmek gibi bir huyu vardır.

Konudan fazla uzaklaşmadan koşudan bahsedecek olursam; geçen yılın acısını çıkarmak düşüncesiyle Alanya Ultra sonrası belirlediğim 2. yarış olan Uludağ Ultra’da kit alımı sonrası yarışı beklerken daha ilk sürpriz yarış öncesi geldi. Yarış günü şiddetli sağanak yağış bekleniyor ve dikkatli olunması konusunda uyarılar yapılıyordu. Ancak itiraf edeyim benim gibi yaz mevsiminden zerre haz etmeyen biri için bu durum handikap değil, bilakis motivasyon oldu.

Yarış sabahı saat sabahın 5’i olmasına rağmen fuar alanı son derece canlı ve renkliydi; Runs’n Roses’dan Kamil Gültepe, Bir Koşu Adana’dan Mehmet Önelge, Twighlight Team’den Tolga Güler ve daha nicesi… Ben yine çok konuştum neyse ben önden gidiyorum arkamdan takip edersiniz…

Tatlı bir serinlik altında başladığımız 2 km asfalt sonrası başlayan patika bize “ısınma bitti arkadaşlar” duyurusunu yapıyordu. Sarıalan’a (1. CP) kadar zemin muhalefeti olmadan çoğunluğu iniş yer yer çıkan ufak iki, üç çıkışı geride bırakarak ulaştım. Son derece iyi bir sürede varmamın verdiği iyi enerji ile suluğu bile doldurmadan devam ettim. Parkurda sizi kısa bir asfalttan sonra Çobankaya’ya kadar şirin bir çıkış bekliyor olsa da ben yine yürümeyi tercih ettim. Bazı yokuşlar vardır eğime rağmen koşabilirsiniz, bu da o türdendi, koşabilirdim ama daha yolum uzun ve enerjim sınırsız değildi. Düz yolda devam ederken 13. km’de ormanın içi bulutlu havanın yarattığı yetersiz ışıktan dolayı son derece karanlıktı. Hatta karanlık seviyesi o kadar fazlaydı ki koşudan çok Netflix yapımı korku filmlerinde gibiydik. Saat sabah 08:00 olmasına rağmen ciddi olarak kafa lambası takmayı düşünenler oldu.

Hayat Yaylası’ndan çıkıp Zeyniler Köyü’ne (2. CP) varınca aynı anda başta ekibimden İsmail olmak üzere 30K koşanların önde gelenleriyle de karşılaştım. Bu saatten sonra parkur şiddetini göstermeye başlıyordu. İniş ve çıkışlar artarken, hissedilen sıcaklıktaki nem oranı da etkisini gösteriyordu.           

Yarışın başından itibaren koşarken kalf ve quad kaslarıma yük bindirmemeye dikkat ediyordum. Yanımda enerji vermesi amacıyla jel bulamadığımdan dolayı tahin pekmez taşıyordum. Bunun faydasını Cumalıkızık’tan (3. CP) sonra gördüm. Yarışın net bir şekilde en sadist çıkışı olan 35. km’deki Küreklidere Şelalesi etrafında yaptığımız 2 km’lik çıkış beklenti üzerine bizi nefes nefese bıraksa da enerjimden kayda değer bir kayıp hissetmiyordum. Zaten devamında ödül gibi gelen toprak yol bizi Saitabat’a (4. CP) çıkarmıştı.

Buraya kadar kısmi gün sonu raporu verecek olursam; 45 km’yi 7 saatten daha kısa sürede gelmiştim. Ancak buraya kadar olan kısım yemeğin başlangıç kısmıydı. Ana yemek buradan itibaren başlıyordu. Düzgün ve geniş zemin altında kesintisiz 12 km süren bir çıkış… İddia ediyorum, Frodo Kıyamet Dağı’na çıkarken bu kadar zorlanmamıştır. Ben ve beraberimdeki arkadaşlarım birer birer kilometreleri geride bırakırken, tam da çıkışı tamamladık diye sevinmeye başlamıştık ki bilin bakalım ne oldu…

Evet doğru tahmin, 2 gündür uyarısı yapılan yağmur başladı ama yağmur diyerek aslında mütevazi davranıyorum. Çünkü resmen başımızdan aşağı kova kova su döküldü. 2 kilometreye yakın düz yolda devam edip yine sert bir çıkış sonrası nihayet Çarşağa (5. ve son CP) ulaştık. Artık yarışın son düzlüğüne girilmiş olsa da kötü hava koşulları devam etmesinden dolayı yedek kıyafetlerimizi giyip yola o şekilde devam ettik.

Buraya önemli bir dipnot eklemek istiyorum. Fark ettiyseniz Saitabat’tan beri “biz” ifadesini kullanıyorum. Çünkü bir yarışın olmazsa olması kuşkusuz yol arkadaşıdır. Bu yarışa başlarken aklımda tek koşmak olsa da başından itibaren yanımda Ankarunning ekibinden Özün, Gökhan ve İlker vardı.

Çarşak sonrası yağmur etkisini kimi zaman arttırırken kimi zaman azaltıyordu. Buna ilave olarak, şiddetli rüzgar ve yoğun sis de çorbada tuzu olmalarını istediklerinden, yağmura dahil olmuşlardı. Zirve çıkışını sürdürürken ayaklarımı hissedemiyor ve parmaklarımı bükemiyordum. Soğuktan dolayı ben ve beraberimdeki arkadaşların yüzleri kızarmaya, saçlarımızın rengi biriken su ile değişmeye başlamıştı. Tam artık yeter seviyesine gelmek üzereydik ki zirve göründü ve bir anlık gerginlik yerini neşeye bıraktı. Çok teknik ve sert bir iniş olsa da indikçe etkisini kaybeden soğuk bizim keyfimizi yerine getirmeye yetiyordu.

İniş sonrası son 3 km’de artık oteller bölgesi görünmekte, yüzlerimiz sanki Beşiktaş’ın şampiyonluğuna sevinircesine gülmekte ve biz sanki koşuya hiç başlamamış gibi hızlı tempo koşuyorduk. Sokağın başına çıktığımızda ekipten Ali abinin kullandığı aracı görmemle karşılama komitesinin geldiğini anlamıştım çünkü son 15 dakika kala Pınar’a mesaj atmıştım. Kalan 500 m boyunca ekip arkadaşlarımın tezahürat ve alkışları bana destekten çok adeta Şampiyonlar Ligi jenerik müziği gibi gelmişti. Bitiş çizgisini gördükten sonra saatimi durdurup süreye baktığımda onca hava muhalefetine rağmen 2 yıl önceki koşumdan 1 saat erken bitirmiştim ki bu durum benim için muazzam bir veriydi. Sözlerimin sonuna gelirken bir kez daha organizasyona ve ekibim RUNDAMENTAL’a teşekkürlerimi sunuyorum. Seneye bir daha aynı parkuru koşar mıyım bilmem ama her ne koşarsam yine aynı keyif ve hazzı vereceğinden hiç şüphem yok, kesinlikle bu yarışı ilgilenenlere tavsiye ediyorum. İlk kez koştuktan sonra da yaptığım yorumu halen desteklemekle birlikte aynen tekrarlıyorum. Uludağ Ultra yarışı, her trail koşucusunun hayalini kurduğu UTMB yarışının provasıdır. 

30K – Sevde GÖKHAN

Uludağ’da ağaçlar içinde geçen bir gecenin sabahı. Koşucu dostu serin bir havada start noktasındayız. 66K yolcuları bir saat önce uğurlanmış, saatler ayarlanıyor, fotoğraflar çekiliyor, başarılar dileniyor; 30K koşucuları büyülü bir yolculuğa hazır.

Açılışı yaklaşık 1800 m’de yapıyoruz. Rota bizi, 3 km asfalt ile karşılıyor. Burada önümüzdeki yokuşları öngörerek temkinliyiz. Önceki trail yarış deneyimleri hatırlatıyor; beden, nefes, zihin bütünlüğü parkur boyunca değişecek koşullar için ilk kilometrelerde sağlanır. Asfalt sonrası birden zemin değişiyor. Vücudumuza yapraklar, çalı çırpılar değmeye başlıyor. “Single track” bir kısımda bütün koşucular sıralanıyoruz. İrili ufaklı taşlardan, kozalaklardan oluşan zemin hareketleniyor, bütün ayak bilekleri tetikte. Rotanın doğasına dikkatli adımlarla uyum sağlayarak ilerliyoruz. Yaklaşık 8 km sonrası Kirazlıyayla CP noktasına bu formu koruyarak varıyoruz.

Zemin koşu için elverişli hale gelmeye başladığında bir nebze hızımız artıyor ve ağaç kokularını ciğerlere çekmenin tadına varıyoruz. Nereye baksak yeşilin farklı bir tonu göz kırpıyor. Sanki yer de gök de kendi rengini unutup bütün yeşilleri üzerine giymiş.

Trail parkurlarında bilinmesi gereken kilit bir nokta vardır. Yokuşlar göz korkutur ancak esas tuzaklar inişlerdedir. Hele de zemine oynak taşlar yerleştiyse. Yere sağlam basmak, hızı kontrollü tutmak, dizleri üzmemek, bilekleri korumak önem kazanır. İşte tam da böyle bir nokta 13-15 km arasında bekliyor bizi. Parkurdaki güzelliklerin devamını görebilmek için rotanın teknik kısımlarını dikkatli tamamlamaya çalışıyoruz.

30K’nın yarısı ardımızda kalırken yaklaşık 19. km’deki ikinci CP noktası Zeyniler köyüne koşmaya devam ediyoruz. Bu durak sonrası, geldiğimiz bütün mesafeler yoğun bir tırmanışla unutulacak.

Ve şimdi ağaçların özgürce sıklaştığı bir yerdeyiz. Zaman zaman kararıyor etraf, gün ışığı yol bulamıyor. Orman bütün kudreti ve sert çıkışı ile karşımızda. Sıkı durun; bir dağın kalbine giriyoruz! Yorgun bedenler artık eğik pozisyonda. Koşuculardan nefes sesleri haricinde çıt çıkmıyor, tasarruf modunda doğaya kulak kesiliyoruz. Yürü koş yapmayı önceki kilometreler biraz zorlaştırdığı için tırmanış yürüyüşlerine geçiyoruz.

Trail yarışlarında odak noktam parkuru sağlıklı ve mutlu bitirebilmek olduğu için, rotanın bu kısmını büyük bir keyifle tamamladım. Böyle kısımlarda bedensel yorgunluğu yorumlamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu noktada mental gücümüzle varızdır. Eğer ağrıları dinlersek bu güçle aramızdaki iletişim kaybolur ve yorgunluğun üstüne yarışın bitmesi için bir de sabırsızlık ekleriz. Yağmur yağdığında üzerine damlaların inmediğini fark ettiysen, doğru yerdesindir. Çünkü ağaçlar şemsiyen olmuştur. Önüne bakarken bir an kafanı kaldırdığında yokuş yerine göğe uzanan bir manzara görüyorsan, yine doğru yerdesindir. Ben doğru yerdeydim.

Sert çıkış sonrası, 27 km gerideyken finish noktasına elbette ki başladığımız gibi varmıyoruz; artık ulu bir dağ tarafından büyülenmişizdir. Muhteşem doğası ile Uludağ Ultra Trail 30K parkurunu sağlıkla bitirmek, yorgunluğun üstünü çizer. En güzel ödül ise bütün bunları finishte seni bekleyen takım arkadaşlarınla paylaşmak olur.

16K – Baran NALBANTOĞLU

Uludağ Ultra Trail 16K, aslında yaklaşık olarak 15.5K, tam bir keyif ve hız parkuru. 6K bana az gelir, 30K da koşarım ama uzun ve yavaş koşup, bolca yürüyüş/tırmanış yapmaktansa hızlı ve sert koşayım diyen profil için 16K en uygunu. Ben de bam bam bam koşmayı sevdiğim için ilk senemde bu parkurda şansımı denemek istedim.

16K sabah 8’de başlıyor, 66K ve 30K’ya nazaran çok erken başlamaması da rahatlık. Hava serin, yağmur yağdı yağacak, ama aslında koşucular için koşullar mükemmel. İlk 1.7 km asfalt, bunun ilk 500 metresi iniş, geri kalanı çıkış. Deniz seviyesinde yaşayan biri olarak bu kısmı ısınma ve 1800 rakıma adaptasyon olarak düşünüp çok sert başlamadım. Hem bu yüzden hem de startta arkalardan çıktığım için patikaya girdiğimde önümde benden yavaş kişiler vardı ve bu beni mecbur yavaşlattı. Tek kişilik patikalarda teker teker önümdekileri geçtikten sonra artık ön grup kopup gitmişti bile. Bundan sonrası benim için tek başıma koştuğum yaklaşık 10-11 km demek olacaktı. 

Ön gruba ne kadar yaklaştığımı bilmeden farklı farklı zeminlerde, çıkışlarda, inişlerde çok teknik parkurlarda hızlı ama temkinli bir şekilde koştum. Benim hoplaya zıplaya tek başıma geçtiğim yerlerde sonradan nasıl sıralar oluştuğunu, koşucuların dereleri tek tek geçmek için sıra beklediğini sosyal medya paylaşımlarından gördüm ve gerçekten bambaşka yarış deneyimleri yaşanmış diye düşündüm. Çoğu koşucu önündekini takip ederek koşmuş, benim ise tüm işaretleri pür dikkat kendim takip etmem gerekmişti. Zor olsa da bunu çok iyi bir trail tecrübesi olarak görüyorum. Zaten işaretlemeler de çok iyiydi ve geriye çok fazla soru işareti bırakmıyordu.     

Özetle yüksek rakım ve elevasyonlu ilk trail yarışım olan Uludağ Ultra Trail benim için unutulmaz bir tecrübe oldu. İlk trail deneyimimi zorlu bir parkurda başladım ve genelde 7, yaş kategorisinde 4. olarak bir hayli motive oldum. Bu yazıyı okuyan herkese tavsiyem kesinlikle bu yarışa katılın, koşun. Hangi mesafede ya da ne kadar sürede koştuğunuz fark etmez. Serin havası size Temmuz sıcaklarında ilaç gibi gelecek. Yemyeşil ağaçları, dereleri, şelaleleri, kuş sesleri, mis gibi dağ havası ve toprak kokusuyla Uludağ’ı yazın ayrı seveceksiniz. Ben o kadar keyif aldım ki, yarışın bittiğine üzüldüm, hatta keşke 30K koşsaydım da şu doğada daha uzun vakit geçirseydim diye düşündüm. Bu da seneye dört gözle beklediğim başka bir hedef oldu.  

6K – Bilal DEDE

İstanbul’un belirli semtlerinde, ekibim RUNDAMENTAL ile koşuyorum. Belirli mesafelerde tempolu antrenmanlar yapıyoruz. Şehir koşularında her zaman bir limitiniz vardır. Çevre, insan ve parkur unsurları her zaman şehir koşusunun bir parçasıdır. Hızlandıkça yükselen enerjiniz, size vücudunuzun sınırlarını hatırlatır ve gideceğiniz bitiş noktası net bellidir.

Trail yarışlarının böyle olmadığını biliyordum. Belki de çok geç tanışacağım trail yarışlarını ekibim RUNDAMENTAL sayesinde tanıdım. Ekibin birçok koşucusunun katılacağını öğrendiğimde Uludağ Ultra Trail’e katılmaya karar verdim ve ilk deneyimim olacağı için, 6K parkurunda koşmayı uygun gördüm. Nitekim düz bir zemin ile başlayan parkurda, ormana ilk girişte ayağınızın toprakla buluşması ile doğanın enerjisini hissediyorsunuz. Hafif bir iniş ile başlayan parkurda, vücudunuzda gerçekleşen duygu yoğunluğu ile engelleri aşma ve mücadele, ruhunuzu harekete geçiriyor. İniş ve çıkışlardaki esneklik, çeviklik ve vücudun refleksleri ile beraber, kendinizdeki mevcut gücün farkına varıyorsunuz. Bunun içine rekabet ve yarışı bitirme hissi ile beraber başarma tutkusu da eklenince, muhteşem bir duygu yaşanıyor. Ne kadar güçlü ve inanılmaz bir enerji kaynağı olduğunuzu hatırlıyorsunuz.

Kısa mesafe trail denemem sonrasında, içimde daha fazlasını başarma ve tekrar koşma isteği doğdu. Zorlandığımda “Ne işim var burada!” derken, bitirdiğimde “Seneye bir üst seviyede geleceğim” dedim.

Uludağ Ultra Trail yarışında, muhteşem parkur ve organizasyon, ekip ruhu ve yarışın üstüne yaptığımız RUNDAMENTAL kampı ile unutulmaz bir tecrübe yaşadım.