RUN OF LEGENDS: Gerçeküstü Bir Koşu Deneyimi

Bu yazının orjinali şu linkte yayındadır.

Amatör koşu gruplarının yarıştığı ve her şeyin aşırı, hatta çok aşırı yaşandığı 230 km’lik Run Of Legends yarışını kendisi de bir koşucu olan Pınar Mumcu yazdı.

İlk duyduğumda Run Of Legends adını bir yarış için fazla iddialı ve abartılı bulmuştum. Çünkü amatör koşu grupları yarışacak deniliyordu. Bir koşu yarışı ne kadar zor olabilir de efsane olarak anılabilir diye düşünmüştüm. Efsanelere inanır mısınız bilmiyorum ama bu yarışta koşabilmek ve bir parçası olabilmek için öncelikle inanmanız ve hayal kurmanız gerekiyor. Hayattaki en büyük tutkularımdan biri olan koşunun tam 8 takım tarafından, toplam 230 kilometrelik bir parkurda nasıl bir efsaneye dönüştüğüne şahit oldum. Bu takımlarda koşan toplam 48 koşucu belki de hayatları boyunca unutamayacakları ve anlatacakları bir hikayenin baş kahramanları oldular.

Run Of Legends koşu gruplarını ilk kez rekabete sokan bir yarıştı. Herkesin içinde parkurda ‘acaba neler olacak, bizi neler bekliyor’dan öte bir de bu mücadelede iyi bir başarı elde etme stresi ve sorumluluğu vardı.

27 Ekim Cuma, sabahın çok erken saatlerinde İstanbul’dan hareket eden iki otobüs dolusu koşucu ve gönüllü ekip, Alaçatı’da başlayacak yaklaşık 24 saatlik macerada onları nelerin beklediğini asla bilmeden yola çıktılar. Hayaller kurdular, hesaplar yaptılar, taktiklerini oluşturdular. Fakat yine de neyle karşılaşacakları konusunda herkes çok heyecanlıydı ve biraz da korkuyordu. Koşu camiası oldukça ufak olduğu için herkes birbirini tanır. Özellikle de koşuyu profesyonel ruhla ve tutkuyla ancak bir o kadar da amatör olarak benimseyen koşu grupları arasında birbirini tanımayan pek yoktur. Bu koşu gruplarının her birinin ayrı bir rengi, logosu, ruhu ve tarzı vardır. Her koşu grubu genelde kendi dünyasında yaşar ve şu ana kadar takım olarak hiç karşı karşıya gelmediler.

Koşu grupları ilk kez birbirleriyle yarıştı © MAHMUT CİNCİ

Run Of Legends koşu gruplarını ilk kez rekabete sokan bir yarıştı. Herkesin içinde parkurda “acaba neler olacak, bizi neler bekliyor”dan öte bir de bu mücadelede iyi bir başarı elde etme stresi ve sorumluluğu vardı. Yapılacak her yanlış ya da performansta meydana gelebilecek bir sorun takımınızın da kaderini etkileyebilir. Yarış boyunca kişisel performansınızın takımınızın kaderini etkileyecek bir sonucu olmasını bilmek ayrı bir stres. Normal şartlarda 48 koşucunun her biri uzun zamandır çeşitli yarışlarda bireysel olarak boy gösteriyor ama böyle bir konseptte belki de ilk kez yer aldılar.

Yarışta onları nelerin beklediğinden habersizler
© MAHMUT CİNCİ

Run Of Legends yarışı 28 Ekim Cumartesi günü öğlen saat 12:14’te tüm takımların ilk 3 kilometreyi birlikte koştukları hafif jog temposundaki koşu ile başladı. İlk 3 kilometreden sonra her takımın 1. koşucusu ile asıl yarış başlamış oldu. Hesaplara göre her 10 kilometrede bir sıradaki koşucu ile parkura devam edilmesi gerekiyordu. İlk takip araçları ve takımları taşıyan araçlar 10. kilometrede 2. koşucuları beklemeye başladılar. İşte asıl bu noktadan itibaren heyecan seviyesinin çok yükseldiğini hissettim.

Takip aracı koşucunun güvenliğinden de sorumlu. Koşacağı parkur konusunda yönlendirme yapıyor, gece saatlerine denk gelen sıralarda yolunu aydınlatıyor, motivasyon olsun diye sevdiği müziği çalıyor…

2. koşucuların parkura adım atması ile birlikte kıran kırana mücadele başlamış oldu. Tüm yarış boyunca her takımdan takip araçları ve takımları taşıyan araçları ziyaret etmeye çalıştım. Koşacak ekipler kadar büyük bir heyecan, panik ve karışık hisler içinde olduğumu itiraf ediyorum. Bu yüzden kendi takımım RUNDAMENTAL ile başlayıp bu korkuyu biraz bastırmak istedim. Genel konsepti hayal edebilmeniz için biraz yardımcı olayım; parkurdaki koşucu arkasında takip aracı ile parkurda ilerliyor, takip aracı ortalama 15 km hızla gidiyor (bu hızın bazı koşucularda 20’ye çıktığını duydum) ve kesinlikle koşucuyu geçmiyor. Koşucunun hep arkasında olması ve onu koruması gerekiyor çünkü parkur bildiğiniz trafiğe açık bir yol.

Takip aracı koşucuları hiç yalnız bırakmadı
© MAHMUT CİNCİ

Takip aracı aynı zamanda koşucunun güvenliğinden sorumlu. Koşacağı parkur konusunda yönlendirme yapıyor, gece saatlerine denk gelen sıralarda yolunu aydınlatıyor, motivasyon olsun diye sevdiği müziği çalıyor, Instagram’dan canlı yayın yapıyor, hikayeler paylaşıyor, tehlikelere karşı yanında oluyor ve en önemlisi de manevi olarak destek veriyor. Bu sırada bir sonraki Check Point’te tüm takımın içinde bulunduğu takım aracı bekliyor ve bir sonraki koşucu hazırlanmaya başlıyor. Takım aracında bekliyor demek de yeterli kalmıyor aslında.

Bir nevi “pit stop”
© MAHMUT CİNCİ

Birkaç tanesine konuk olduğum takım araçlarının yaşam alanına dönüştüğünü gördüm. Parkur bitiminde üst değiştiriliyor, masaj yapılıyor, besleniliyor, taktikler ve durum değerlendirilmesi yapılıyor ve eğer heyecandan mümkün olabilirse biraz uyumaya çalışılıyor. Takım aracında pijamasıyla kendini rahat ettirmeye çalışandan tutun da birbirine masaj yapan, sporcu içeceği hazırlayan, birbirini rahat ettirmeye çalışan birçok takım gördüm. Takım aracını kullanan şoförlerin bile kendini yarışın ruhuna kaptırıp parkurdaki eğim bilgisine ya da detaylarına hakim olduğuna tanık oldum. Kimse bu “her şeyin aşırı ve hatta çok aşırı yaşandığı” ortama tepkisiz kalamıyor ve mutlaka heyecanın bir parçası olmaya çalışıyordu. Yarışta tebrikleri alan koşucular kadar gönüllü ekipler de bir o kadar önemli bir iş başardılar, onlar olmasaydı bu zor operasyonda eminim çok fazla aksilik ve eksiklik olurdu.

Daha yolumuz uzun!
© MAHMUT CİNCİ

Gelelim evdeki hesapların yarışa uymadığı noktalara…

Yarışın 30’lu kilometrelerindeki 4. Check Point’inden başlayan koşuculardan bazıları işaretleme olmadığı bir noktada yanlış yöne koşarak kayboldular. Yarış kuralları gereği öncelikle koştukları mesafeyi geri dönerek normal rotaya geri dönmeleri gerekti. Sonradan öğrendiğime göre fazla mesafe koşmaktan çok, asıl korkulan yarış dışı kalma riski olmuş. Moral ve mental güce dayalı bu yarışta ne yazık ki çok büyük bir moral kaybı yaşandı ama sonrasında bu koşucuların yılmadan sanki hiçbir şey olmamış gibi performanslarına devam ettiğini gördük. Kaybolan gruplar ile ön grup arasındaki fark çok açılınca yarış kurallarında bir değişiklik ile geride kalan grupların kaybettikleri süreleri telafi edecek şekilde 8. Check Point’ten itibaren yarışa yeniden başlandı. Diğer grupların bu uygulamaya anlayış gösterip onay vermesi ve 8. CP’te tekrar yarışın başlayacağı ana kadar beklemeleri olması gereken bir centilmenlik örneği ve tatlılıktı.

Cumhuriyet Koşusu erkek birincisi: Mustafa Pancar
© MAHMUT CİNCİ

Hava kararınca…

Yarışın gündüz saatlerinde geçen kısmı belki biraz daha normal koşullarda ilerlerken havanın kararması ve sıcaklığın düşmesi ile birlikte şartlar oldukça değişti, sertleşti. Bazı noktalarda resmen hiçliğin ortasında hissettiğimiz parkurda, koşucuların gösterdiği azme ve güce inanamadığım ve kendimi tutamayıp ağladığım anlar oldu (Tutkuyla koşanlar veya çok severek bir spora bağlı olanlar beni anlayacaktır). Etabın çok sert eğimli bir noktasında bir de üzerine şiddetli fırtına ve yağmura tutulan koşucuların gücünü nereden aldıkları üzerine çok fazla kafa yormaya gerek yok… Her koşucuda olması gereken inatçı bir mücadele ruhu, arkalarında takım arkadaşlarının olduğunu bilmek, koşucuları bir an bile yalnız bırakmayan takip aracındaki gönüllü ekibin orada, tam yanlarında ve arkalarında ilerlediğini görebilmek…

Yarışın yapıldığı coğrafyanın en bariz özelliklerinden biri olan şiddetli rüzgar sebebi ile iki kadın koşucunun girdaplı bir kum fırtınasına tutulduğunu, değil önlerini görmek nefeslerini bile zor alabildiklerini duydum.

Alaçatı sokaklarında koşmak ayrı bir güzel
© MAHMUT CİNCİ

Öyle anlar oldu ki, arkamızdaki araç olmasa parkurda burnumuzun ucunu göremeyebilirdik. Sonra bu karanlık ve uçsuz bucaksız yolda bir anda sağdan bir grup köpeğin çıktığını düşünün… Sonradan öğreniyoruz ki yarış boyunca birkaç koşucu ciddi şekilde köpeklerin saldırısına uğramış. Yarışın yapıldığı coğrafyanın en bariz özelliklerinden biri olan şiddetli rüzgar sebebi ile iki kadın koşucunun girdaplı bir kum fırtınasına tutulduğunu, değil önlerini görmek nefeslerini bile zor alabildiklerini de duydum. Bu sırada neden vazgeçmediklerini sorduğumda, o anda bir sonraki arkadaşlarına bayrağı teslim etmekten başka bir şey düşünmediklerini ve takım arkadaşlarından güç aldıklarını dinledim.

Cumhuriyet Koşusu kadın birincisi: Esra Gökçek
© MAHMUT CİNCİ

Yarışı 1. sırada bitiren profesyonel sporculardan oluşan ve triatlon eğitimi veren spor kulubü Yüz Bin Koş, 2. sırada bitiren Ankaralı koşu grubu Ankarunning, 3. sırada bitiren İstanbullu koşu grubu Spartan Run’ı çok çok tebrik etmekle birlikte, her takımın bitirme sürelerine bakınca bu yarışta tüm takımlar bana kalırsa kocaman bir bravoyu, tebriklerin en büyüğünü hak ediyor. 48 koşucu da ellerinden gelenin en iyisini yaptı ve bu zorlu yarışı alın teri, gözyaşı, büyük mutlulukla bitirdi.

Farklı takımlardan koşucuların yarış tecrübelerini de dinledik…

Sanki hiç sonu yokmuş gibi…
© MAHMUT CİNCİ

Ayşegül (Nike+ Run Club)

Son etapta, 35 kilometreden kalan 5 kilometrede yarışı bırakmayı düşündürten bir kum fırtınasının ortasında kaldım. Rüzgarın çok şiddetli olması yeterince zorlayıcıyken bir de gözlerime ve ağzıma dolup görüşümü ve nefes alışımı zorlaştıran kumlardan kurtulmak için 2 yol düşünüyordum: Parkuru bırakıp araca binmek ya da elimden geldiğince hızlı koşup fırtınadan kurtulmak. Karanlık ve dar bir yolda takip aracının da desteğiyle elimden geleni yapıp bayrağı bir sonraki arkadaşıma vermeyi başardım. Parkuru tamamladığımda kendime çok fazla şeyi kanıtlamayı geçmiş, takım için gerekirse 1 tur daha koşacak mental bir güce ulaşmış hissettim. Bu his çok fazla farkındalık içeriyordu. Takımıma tüm destekleri için teşekkür ediyorum.

Hande (RUNDAMENTAL)

“80. km’de amazon yağmurlarına ve 200. km’de kum fırtınasına yakalandığım an bile ‘ben ne yapıyorum’ diye sorgulamayıp, aksine ‘iyi ki yapıyorum’ demek inanılmaz ve çok özel bir histi.”

Evet, en iyisi yarışı eğlenceye çevirmek!
© MAHMUT CİNCİ

Ceren (GoyGoy Runners)

“Bu yarışın kişisel anlamda bana çok şey kattığını söyleyebilirim. Hayatımda ilk defa böyle bir yarışa katıldım. Mental ve fiziksel kapasitemin düşündüğümden daha güçlü olduğunu fark ettim. Takım olarak çok dayanışmacıydık, bu da bütün problemleri aşabilmemize yardımcı oldu. Katılan herkesin cesaretine sağlık! Bu yarışı deneyimlediğim için çok mutluyum.”

Selin (AnkaRunning)

“Başlamış olduğum üçüncü 10K parkurum için start almışken takım olarak 2. sırada yer alıyorduk. Bu farkındalıkla koşmaya devam ederken kıyıya vuran dalga sesleri -deniz aşığı biri olarak- deniz seviyesine inmiş olduğumuzu müjdeler nitelikteydi. Takip aracındaki arkadaşlarımız Canberk ve Buğra’nın gecenin bu saatinde sıfır uyku ve sağ ayaklarını arabada bırakmak pahasına da olsa benzersiz enerjilerinin hala en üst seviyede olduğunu, açtıkları müzikle birlikte hissettim. Bu sırada 13. CP noktamıza da ulaşmış bulunuyorduk ki takım arkadaşlarımın tümünün beni bu noktada gecenin soğuğuna aldırış etmeksizin tam kadro dışarıda beklediğini gördüm. O anda takip aracımızda çalmaya devam eden oryantal müzik de küçük bir zemin oluşturmuş olacak ki takım olarak tamamlamış olduğumuz 130K ardından küçük bir dans koreografisi yarattık ve göbek atmaya başladık! Devamında bu enerjiyi görüp enerjimizi paylaşan herkese çok teşekkürler. Dilerim ki bu tip organizasyonlarda, hepimizin motivasyona ihtiyacı olduğu böyle kritik anlarda daha çok böyle manzaralarla karşılaşırız.”

Moraller hep zirvede
© MAHMUT CİNCİ

Dinara (RUNDAMENTAL)

“Katıldığım en zor ve en heyacanlı yarıştı. Çünkü çıktığım ilk parkurda yanlış rotaya girmenin fiziksel yorgunluğu ve pisikolojisi ile beynimle savaşmanın dip noktasındaydım diyebilirim. Bu parkurda 10 kilometre koşacağımı hesaplarken toplamda 16 kilometre koşmuş oldum ama takım arkadaşlarımın sonsuz desteğiyle bu durumu toparladım ve sonraki 3 parkuru gayet güzel bir şekilde tamamlayabildim. Gerçekten böyle bir yarışın takım işi olduğuna bir kez daha şahit oldum. Takımımda olmaktan gurur ve onur duydum, onlardan aldığım güçle yarışı bitirebildim.”

Cem (Snakes Team)

“2 saatlik uykunun ardından saat 03.00 sularında uyanıp fırtınaya çıkmak ve ıssız parkurda koşmak sadece Run Of Legends’da tecrübe edilecek bir şey. İnsanlar sabah uyanıp işe gidecek motivasyon bulmakta zorlanırken gecenin bir yarısı o soğukta nasıl çıkıp koştum, kendimde o motivasyonu nasıl buldum emin değilim ama hayatımın unutulmaz anları arasına girdiğine eminim.”

Hiçliğin ortası…
© MAHMUT CİNCİ

İbrahim (Nike + Run Club)

“Yarış boyunca beni en çok zorlayan şey köpekler oldu. 2. etabımda bir köpek takımı tarafından kovalanıp, bir süre araçta beklemek zorunda kaldım. Bu da yetmezmiş gibi benzin istasyonunda tek bir köpek var diye korkmayıp beklerken yine bir grup köpeğin peşimden gelmesi korkumu daha da artırdı. Sanırım benim yarıştaki sınavım hep köpeklerle ilgili oldu. Sert hava koşulları bile bu kadar zorlamadı.”

Necdet (RUNDAMENTAL)

“İlk defa yapılan, daha doğrusu ‘denenen’ 230 kilometrelik Run Of Legends Extreme koşusunda beni şaşırtan iki şey şuydu: Tüm bilinmezliklere, artan mesafe ile paralel artan zaman ve yorgunluk, efora rağmen çok az hatayla karşılaşmam. Takımlar, her bir üyesiyle rotayı, zamanı ve birbirlerini inanılmaz koordine ettiler. İkincisi, bir kez daha insan türünün zor şartlar altında nasıl hayatta kalabildiğine, limitlerini zorlarkenki yüksek konsantrasyonuna ve tüm bunların üstesinden gelebilmesine tanık oldum. 80k da tüm takımların zaman sıralaması için beklerken gözlemlerim oldukça gerçeküstüydü. İnsanlar nerede olduğunu asla bilemeyeceğimiz o dağ başında, gecenin kör karanlığında sanki az sonra Caddebostan’da koşacakmış gibiydiler.”

Turgay (Spartan Run)

“Yarış esnasında minibüsle ön sıradaki rakipleri takipteyken bir türlü en öndeki koşucuya ulaşamadık, bunun sonucunda rotadan çıktığımızı fark ettik ve geri dönüşe geçtik. Bir de baktık ki Snakes Team koşucusu da yanlış rotada ilerliyor, her ikisini de uyarıp doğru rotaya dönmelerine yardımcı olduk. Yarışın seyri adına yarış içi rakibimizi ilgilendiren oldukça önemli bir andı.”

Sevda (Yüz Bin Koş)

“Yarışın son etabını gece yarısı koştuk. Sıra bendeydi. Rolling parkurda yaklaşık 8 kilometre koşacaktım. Meltemli Köyü’ne kadar gidip geri dönecektim. Yorgunluk, uykusuzluk kendini hissettiriyordu ama motivasyonum yüksekti. Finişe birkaç saat kalmıştı. ‘Haydi Sevda! Elinden gelenin en iyisini yapma zamanı işte şimdi!’ dedim kendime. Birkaç kilometre bu motivasyonla koşmuştum ki sahilde şiddetli rüzgarın kumları kaldırmasıyla küçük çaplı bir kum fırtınası beni karşıladı. Rüzgara karşı koşmak zordu ama daha zoru ağzıma, burnuma ve gözlerime kaçan kumlara rağmen koşabilmekti… Takip aracı rüzgar yönüne geçerek beni korumaya çalışsa da pek bir şey fark etmemişti. Kum fırtınası geçti. Dayak yemiş gibiydim. Meltemli Köyü’ne varmayı dört gözle bekliyordum. Sonra takım arabamızı gördüm. Peşimden köye gelmişler. Onları görmenin motivasyonuyla hızımı kesmeden, saçlarım dağınık ve kum içinde geri dönüş yoluna girdim.”

Özlendin be otobüs!
© MAHMUT CİNCİ

Koşucuların da anılarına bakılırsa Run Of Legends boyunca tanık olunan tüm olaylar, doğaüstüymüş hissi veren tüm yaşananlar, sık sık herkesin kendine sorduğu “deli miyiz biz?” gibi sorulardan ve koşulan 230 kilometreden sonra geriye dönüp bakınca her şey hala inanılmaz geliyor. Sanki tüm yarış bir rüyaydı ve biz bu gücü nereden bulduk da koşabildik diye kendi kendine soranlar cevabı bence bilmiyorlar ama emin olduğumuz bir şey var ki o da bu çılgınlığın ancak cesaret ve derin bir tutkunun eseri olabileceği.

Deniz manzaralı bir koşu
© MAHMUT CİNCİ

Profesyonel sporcu olmayan birinin disiplinle, yoğun antrenmanlarla böyle bir yarışı koşacak duruma gelebilmesi için çok büyük istek duyuyor olması gerekir. Run Of Legends gibi bir yarışta hızdan daha önemlisi fiziksel dayanıklılık ve bunu destekleyen mental güçtür. Cumartesi öğleden başlayarak Pazar sabah saatlerine kadar yarış koşan ve sonrasında bankacı, öğretmen, yazılımcı, akademisyen, mühendis, tasarımcı olarak tam zamanlı işlerine dönen tutkulu insanlar bana göre gerçekten koşunun efsaneleridir.

Haklı sevinç!
© MAHMUT CİNCİ

Run Of Legends sadece mesafe kat etmek amacı ile yapılan bir yarış organizasyonu olmanın çok ötesine geçti. Takımların birbirini daha yakından tanımasını sağlayan, bir araya gelindiğinde nasıl güçlü olunduğunun altını çizen, imkansız kelimesinin anlamsızlığını gösteren ve aslında en güçsüz hissettiğiniz anda bile ne kadar güçlü olduğunuzu kanıtlayan bir maceraydı bu. Yarış süresince ciddi bir sakatlık yaşanmaması, kaza olmaması, tüm takımların yarışı sağlıklı bir şekilde bitirebilmiş olmaları çok sevindirici. Bu yarışı hayata geçirmek için hayal kuran, hayal ettiren, takımlara bu tecrübeyi yaşatan çok sevgili koşu koçları Mehmet Çetin ve Beste Önal’a herkes adına teşekkür ediyorum. İlk yılında büyük cesaret gösterip ben de varım diyen Nike+ Run Club, RUNDAMENTAL, Bu Kızlar Nereye Koşuyor, Snakes Team, AnkaRunning, GoyGoy Runners, Spartan Run, Yüz Bin Koş takımlarına ve tüm koşucularına çok çok tebrikler. Bu takımları destekleyen 20 kişilik gönüllü ekibe ayrıca minnettarız.

Gelecek yıl Run Of Legends’ın kayıtlarının ne zaman açılacağı sorulmaya başladı bile. Bu yarış sınırlarını zorlamak isteyen tüm koşuculara ve takım ruhuna sahip tüm takımlara açık. Seneye kadar hazırlanmak için çok vakit olacak!