BİZİMKİ BİRAZ TUZLU OLSUN LÜTFEN!

Pınar, “hadi” dediği anda ilk kayıt olanlardan biriyim muhtemelen, bir yıldır bekliyordum sonuçta bu yarışı. Tabi kayıt olduğumuzda hava o kadar sıcak değildi ve yarış yaklaştıkça kendimi tuzun üzerinde çıtırdayarak pişerken görmeye başladım ve günde en az 10 kere gitmemeye karar verdim.

Çünkü:

1-Çok uzaktı, sadece tek yon en az 10 saat yol gidecektik.

2-Aşırı bir sıcak bizi bekliyordu, öyle ki emojimiz alevdi Tuz Gölü ile ilgili. Koşarken, eğlenirken, uyurken o sıcakta nasıl olacaktı?

3-Otel yok! Çadırda kalacağız! Daha önce hiç deneyimlemediğim KIL ÇADIR’da?! 20 kişi ile ayni anda, açık bir çadırda uyumaya çalışmayı düşünmek kabus olmaya başlamıştı. Ya sivrisinekler, böcekler, akrepler?

4-Duşlar, tuvaletler, su, yiyecek?

5-Kamp bölgesi ve yarış rotası yarıştan 4 gün önce Valilik kararıyla değiştirildi, yeni rota da yeterince ‘tuzlu’ muydu? Bu değişimin bizim deneyimimize etkisi ne olurdu?

Kafamda bu sorularla, kendimi motive etmeye yöneldim. Önce ekibimizden Yoga eğitmenimiz Asuman Çetin’le olumlamalar yaptık beraber, dedik ki, harika bir ekiple yolculuk yapacağız, sağlıklıyız, yapabiliyor, gidebiliyorken, gidelim, en fazla ne kadar zorlayıcı olabilir? Sonuçta bunun için 1 yıl beklemiştim. Kesin kararımı Perşembe sabah (yolculuktan bir gün önce) verdim…

Cuma günü: (yarıştan bir gün önce)

Uyku tulumu, mat ve sıcak – soğuk havalar için kıyafetlerimi, ve 3 gün içinde bozulmayacak türdeki yiyecekleri attım çantaya, sabah 6da çıktık yola. Hepimiz her zamanki gibi oldukça enerjik, neşeli ve heyecanlıydık. Yolculuk, molalar vererek gitmemize rağmen, oldukça hızlı geçti ama 100 mil start`indan 2 dakika sonra varabildik. Giriş yolu büyük otobüs için biraz engebeliydi.

İlk olarak çantalarımızı kocaman ve püfür püfür esen çadırlarımıza koyduk, tuvalet banyo kontrolü (tertemiz, bakımlı, sıcak su da var-oh be!) sonra kitleri almaya! Çok rahat şekilde onu da hallettik, tanıdık yüzlerle selamlaştık ve kendimizi ertesi günkü yarış heyecanına teslim ettik.

(Bence bireysel çadır taşımak ve onu kurmakla uğraşmak gereksiz, bu büyük çadırlar oldukça rahattı, yüksek olduğundan içinde rahatça giyinebiliyorsun, hava da aldığından uyku çok rahat. Ama bireysel çadırı da tercih edenler çoktu.)

Kamp bölgesi toprak alan, 1km gibi ileride beyaz Tuz Gölü kısmı başlıyor, bazı koşucular bu bolumu test etmek için koşuya çıktılar, bizse Kanlı Dolunay’ı izlemeye karanlık bir köşeye yerleştik minderlerle. İlk gece için fazlasıyla güzeldi.

Yarış sabahı:

Wow! Tuvalet kuyrukları. Yarışta sonsuz beyazlıkta olur da bir ‘problem’ olursa ‘halledemeyiz’ korkusuyla herkes tuvalet sırasındaydı. 5er tuvalet yeterli olmadı tabi ve uzun sure bekledik, bu ısınma ve yarış öncesi bir durup nefes alma suremden alsa da, umursamadım çünkü zaten oldukça yavaş bir yarış hedefliyordum.

Yarış:

RDM Girls olarak 10 km kadar beraber gittik, dans ettik, fotoğraf çektik, çok eğlendik. 11. Km’deki checkpoint’te sadece su olacağı söylenmişti ama meyveler de vardı, ben sadece şöyle bir bakıp devam ettim, çantamda taşıdığım elekrolitli 1lt su fazlasıyla yeterli oldu. Hava sıfır nem ve bazen bulutluydu, bu tüm korkularımdan sonra bir rüya gibiydi. Daha iyisi olamaz diye düşünerek gülümseyerek koştum. İstanbul’a (nemli ortama) kıyasla neredeyse hiç terlemedim ama su ihtiyacımı daha çok hissettim. Parkur ise: İlk 1.5km toprak, 6-8 km boyunca 10 cm kadar su, bazı yerlerde (işaretlenmiş) çukurlar, bunun dışında sonsuz beyazlık…

Yarış sonrası da konusunca gördük ki, birçok kişi ayni şeyi yaşamış, 15km den sonra biraz motivasyonum düştü: 11e gidene kadar dönenlere selam vermek vs. derken zaman çok çabuk geçti ama 15lerde koşucu sayısı iyice azaldı, neredeyse yalnız koştum bir sure. Ama asil sebep ileride kamp alanını (finish’i) görmeye başlamak ama ne kadar koşsan da bir turlu yaklaşamamak. Koşu bandında koşmak gibi bu bölüm ve bu yarışın “challenge”i bu. (Geçen sene sıcak çok etkiliymiş, bu sene için konuşuyorum sadece). Bu noktada bence başka koşucularla konuşarak koşmak keyifli, ben öyle yaptım, beni biraz yavaşlattı bu ama hedefim her anin tadını çıkarmak, saati, pace’i umursamamak ve sağlıklı bitirmek olduğundan, önemsemedim ve çok güçlü ve mutlu bitirdim.

Cumartesi gecesi: 100 mil koşucularını karşıladık, karanlıkta birbirimizi görmeden onlarla koştuk ve onlarla yemek yedik. ‘İyi ki anlari’mdan biri.

Bahsedilmesi gereken diğer noktalar:

Organizasyon 7/24 (en azından uyanık olduğum her an) su, çay, kahve temin etti ücretsiz olarak. Bazen duşlardaki su bitti ama her daim etrafta problemleri iletebilecek birileri vardı ve hemen çözüme ulaşmaya çalıştılar.

Sivrisinek veya böcek yoktu.

Her yarışta çok eğleniyoruz, ama Tuz Gölü için bir 365 gün daha beklemekte zorlanıyorum şimdiden, hepimiz halen biraz tuzlu biraz da o rüyanın içindeyiz.