Güneydoğu’ya her gidişimde kültürel açıdan büyülenmiş olarak ayrılıyorum. Fakat bu sefer benim için anlamı farklıydı. Çünkü daha önce seyahat için gittiğim gurmeler diyarı, Güneydoğu’nun parlayan yıldızı Gaziantep’e bu kez koşmak için gittim.
Bu sene 2.si düzenlenen Gazi Yarı Maratonu’nda takımım RUNDAMENTAL ile birlikte bir haftasonu Antep’i yeniden keşfetmek için oradaydım. Yeniden diyorum çünkü bir yeri her ne kadar daha önce gezip dolaşmış olsam da o şehirde koşarken gördüklerim, bakış açım, hissettiklerim hep bambaşka oluyor. Belki de bunun sebebi genelde koşu esnasında, özellikle de bir yarış söz konusuysa zihnimle başbaşa kalmam, bazı şeyleri daha net görebilmem olabilir.
Parkur belediyeden başlayıp sırasıyla Gaziantep Kalesi, İstasyon Caddesi, Kavaklık Parkı, Botanik Bahçesi, Abdülkadir Aksu Bulvarı’ndan geçtikten sonra Gaziantep Üniversitesi’nden dönüp yine belediyenin önünde sonlanıyor.
Oldukça düz bir parkur olduğu için hiç acı çekmeden, etrafı seyrederek, halkın tezahüratları arasında yarışı tamamladım. Açıkçası halk yarış fikrine çok yeni olduğu için bomboş yolda koşacağımızı düşünmüştüm fakat hiç de öyle olmadı. Yol boyunca birçok kişi bizi alkışlarıyla destekledi:). Anadolu insanının misafirperverliğini göz önüne alırsak önümüzdeki senelerde farkındalığın artarak daha fazla kişinin tezahüratlarıyla koşucuları motive edeceğine inanıyorum.
Antep deyince herkesin bu yazıda koşu kısmını bitirip yemek kısmına geçmemi sabırsızlıkla beklediğine eminim. Bu sebeple lafı çok da uzatmadan net bir liste halinde size lezzet duraklarını sıralıyorum.
Gaziantep gastronomi dalında UNESCO’nun Yaratıcı Şehir ünvanını almış dünyadaki 9 şehirden (Belém / Brezilya, Bergen / Norveç, Burgos / İspanya, Dénia / İspanya, Ensenada / Meksika, Phuket / Tayland, Tucson / ABD, Rasht / İran) biri. Dolayısıyla her türlü damak tadına uygun yemek bulacağınıza eminim. Ben başlıca en popüler olanları aşağıdaki gibi sıraladım:
1) Beyran: Aslında usulen sabah kahvaltısında yense de kuyruk yağından yapılan çok ağır bir çorba olduğu için günün ilerleyen saatlerinde tüketmenizin daha doğru olacağını düşünüyorum. Mekan olarak ise Metanet Lokantası’nı tavsiye ediyorum.
2) Küşleme: Koyunun en yumuşak eti olduğu iddia edilen bu yemeği Antep’te yiyebileceğiniz en iyi yer Zeugma Müzesi’nin arkasında yer alan Küşlemeci Halil Usta olarak geçer literatüre.
3) Kebap: Açıkçası kebap konusu biraz geniş bir alan olduğu için en iyi yerin neresi olduğu konusu da göreceli kalıyor. Fakat şundan emin olabilirsiniz ki gireceğiniz en kötü restoran bile ortalamanın çok üstünde bir lezzette kebap servis edecektir. Ben kişisel olarak İmam Çağdaş’ın soğan kebabını ve alinazik kebabını çok beğendim.
4) Yöresel & Vejetaryen Yemekler: Antep her ne kadar et yemekleriyle ünlü olsa da vejetaryen & veganların da çok fazla çeşit bulup mest olabileceği bir yer. Mutfak Sanatları Merkezi ve Yesemek ise yöresel yemekler konusunda adeta birer mabet. Kuru patlıcan ve biber dolması eşliğinde bir meze tabağı yemeden dönmeyin.
5) Baklava: Antep’in en meşhur olduğu şeylerin başında gelmektedir. Duyumlarıma göre Koçak’ın baklava konusunda bir numara olduğunu söyleyebilirim.
6) Katmer: Gelelim benim buradaki favori tatlıma. Antep fıstığı ve Antep peynirinin muhteşem karışımından oluşan bu tatlı burayı ilk ziyaretimden itibaren aklımdan hiç çıkmadı. Ben Katmerci Zekeriya’yı çok sevsem de Orkide Pastanesi’nin de bu konuda çok iyi olduğunu duydum.
7) Kahve: Yemeğimizi yediğimize göre sıra tabi ki de kahveye geldi. Bu konuda en ünlü mekan şehri ziyaret eden herkesin sosyal medya hesaplarında görebileceğiniz salonu çalgılı çengili Tahmis olsa da benim burada en beğendiğim kahve sokaktaki bir seyyar kahveciden içtiğim kavrulmuş antep fıstığından yapılma menengiç kahvesi idi. Siz de sokakta elinde güğümle kahve satan birilerini görürseniz bence bir şans verin ve deneyin.
Antep’te yiyip içmenin inanın ki sınırı yok. Biz en iyisi gezip gördüklerimize geçelim. Şehirde mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisi bence Bakırcılar Çarşısı. Bazı kayıtlara göre 16. yüzyıldan beri varlığını sürdüren bu çarşıda bakırın yanısıra birçok iş kolundan zanaatkârın dükkanı bulunmaktadır. Hanlar bölgesinde yer alan bu çarşı tek katlı ahşap kaplamalı dükkanları ve taş döşenmiş sokaklarıyla bizlere adeta zamanda yolculuk yaptırmaktadır.
Bu çarşıda el işi bakır ürünlerin yanısıra benim en çok ilgimi çeken şey yemeniler oldu. Osmanlı döneminde avam sınıfının giydiği bir ayakkabı türü olan yemeni Cumhuriyet döneminden sonra da yapılmaya devam edilmiş fakat günümüzde tüketim ve moda kültürünün de etkisiyle birçok diğer zanaat çeşidi gibi yok olmaya yüz tutmuştur. Siz de benim gibi fabrikasyon ürünlerin tekdüzeliğinden sıkıldıysanız büyük bir emekle ince ince dikilmiş yemenilerden alıp yerel esnafa destek verebilirsiniz. Ayrıca duyumlarıma göre Brad Pitt de Truva filminde Antep’ten özel olarak getirttiği yemeniyi giymiş.
Bakırcılar Çarşısında dikkat çeken diğer yerler ise baharat ve kuruyemiş dükkanları. Antep’in dünyanın en yaratıcı gurme şehirlerinden biri olduğunu söylemiştim. Dolayısıyla bu konuda baharat ve antep fıstığından bahsetmemek doğru olmaz.
Antep’te gezilecek yer deyince Zeugma Müzesi’ni unutmamak gerekir. Dünyanın en büyük ikinci mozaik müzesi (bkz. en büyük birinci: Hatay Arkeoloji Müzesi) unvanını taşıyan ve içinde Doğu Roma Dönemi’ne ait eserler barındıran Zeugma’da, şüphesiz ki en çok dikkat çeken çalışma Çingene Kızı’dır. 50 sene önce yurtdışına kaçırılan bu eser Türkiye ve ABD arasında 5 sene süren müzakereler sonucu 2018 yılında Zeugma Müzesi’ne getirilmiştir. Sanatçısı anonim olan bu esere gözlerindeki hüzünlü ifadeden dolayı birçok ziyaretçi tarafından Mona Lisa benzetmesi yapılmaktadır.
Şehirde mozaik turumuzu da bitirdiğimize göre hazır Güneydoğu’ya gelmişken vaktiniz varsa seyahatinize bir de Halfeti ekleyin derim. Antep’e yaklaşık 1,5 saat uzaklıktaki bu şehrin hüzünlü bir hikayesi var. M.Ö. 855 yılında Asur Kralı 3. Salmanassar tarafından inşa edilen ve o dönemden itibaren birçok medeniyete ev sahipliği yapan Halfeti, 2000 yılında kurulan Birecik Barajı yüzünden Fırat Nehri suları altında kalmış ve yörede yaşayanlar evini barkını bırakıp gitmek zorunda bırakılmıştır.
Halfeti deyince insanın aklına gelen en önemli simge ise dünyada sadece bu bölgede yetişen karagül. Bölgedeki mikro klima sebebiyle siyah açan güllerin barajın kurulması ve değişen iklim sebebiyle yaşam alanı daralmış. İnsanoğlunun doğayı uğrattığı mutasyon Avustralya’daki bitmeyen orman yangınlarından Halfeti’de nesli tükenmeye yüz tutmuş siyah güllere kadar çeşitlilik gösteriyor. Bölgede görülecek en güzel yerler ise Halfeti Antik Kenti ve Savaşan Köyü.
Gaziantep‘i popüler yapan ise eşsiz yemeklerinin yanısıra antik çağlara dayanan geçmişi. Umarım ileride medeniyetler beşiği güzel Anadolu’muzun keşfedilmeyi bekleyen diğer şehirlerin de bu kadar şanslı olur ve hak ettikleri ilgiyi görür. Kim bilir belki bir dahaki yarı maratonu Güneydoğu’da başka bir şehirde koşuyor oluruz.