Kadınlar Madınlar Günü

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.

2021’in 67. gününde toplamda 68 kadın erkekler tarafından katledildi.

Bu her güne bir kadın katli artı “67 güne sığamamış bir kadın katli” demek.

68 ilk bakışta sadece bir sayı gibi görülse de aslında 68 ayrı dünya demek. Hepsinin hayatına girdiğinizde farklı bir hikaye, farklı bir bakış açısı var. Hepsinin gözünden bu dünya bambaşka. Kiminin annesi babası, kiminin çocukları, hepsinin arkadaşları var. Anıt Sayaç’ta hepsinin ayrı ayrı hikayesi var.

Dışarıdan bakıldığında bugün kadınlar için bir kutlama günü gibi görünse de aslında bu bir anma günü. Böyle bir ülkede, her güne 1 kadının farklı farklı metotlarla öldürüldüğü bir ülkede yapacağımız şey kutlama değil anma, başkaldırı ve mücadele olabilir sadece.

Aya maya gidiyoruz diyenlerin kendi topraklarındaki eşcinsellere “yok” dediği bir ülkede bizim mücadele için yapmamız gereken daha çok şey var.

Fakat şunu da unutmamak gerekiyor, bu ülkede gündem çok çabuk değişir. Mesela bundan 5-10 sene önce medya ve miktidar “kadın cinayeti” yerine “ev içi şiddet” ya da “namus cinayeti” söylemini kullanıyordu. Yoğun baskılar sonucu bu söylemi değiştirmek zorunda kaldılar. Hatta bundan birkaç gün önce televizyonlarda gözlerimizi yaşartan bir konuşmaya şahit olduk. “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” denmeye ramak kala bir konuşma yaşandı. O günlerden bu günlere gelindiyse elbet bu karanlık günlerden de mücadele ile çıkabiliriz.

Mesela biz sporcu kadınlar 4-5 sene önce sokakta çokça sözlü tacize uğrar, yalnız koşamazdık bile. Fakat şu an biz kadınlar sokağa alıştık, sokaklar da bize alıştı. Hala yaşadığımız sorunlardan biri ise sosyal medya tacizi. Yıl olmuş 2021, hala bazı erkekler seksi bir cezalandırma aracı olarak görüyorlar, sözlü tacizlerinde seni şöyle bilmem ne yaparım tarzı bir dil kullanıyorlar. Umarım zamanla ve bizim mücadelemizle bu da son bulur, ya da en azından daha az ilkel ve daha mantık sınırları dahilinde bir hal alır. 

Aslında biz koşucu kadınlar nispeten daha eşitlikçi bir çevrede yaşadığımız için şanslıyız. En azından bazı kavramları sıfırdan anlatmak, tartışmak zorunda değiliz. Fakat yine de “ben feministim” dediğinde “valla bravo” diyen ama aslında içten içe lezbiyen olduğunu zanneden insanlar azınlıkta değil maalesef. Hele ki değişen dünya düzeniyle kavramlar çok karmaşıklaştığı için bazı durumlar karşıdan kadın-erkek eşitliği gibi görünse de aslında değil. Mesela çevremde çoğu evli kadın hem eşiyle aynı seviyede çalışıp daha az maaş alıp, üstüne ev işlerini üstlenip hem de çocuğu varsa ona bakıp, üstüne bir kocası olduğu için şükrediyor. Çevremde çoğu bekar kadınsa psikolojik şiddet gördüğü ilişkisine sırf yalnız kalmaktan korktuğu için katlanıyor. Hatta ve hatta inanamayacaksınız ama çevremde sevgilisini bakire olmadığı için terkeden erkekler bile var.

Yani aslında düzen değişmiş gibi görünse de dünya genel anlamda çok karmaşıklaştığı için sapla samanı ayırmamız daha da zorlaştı. Ayrıca dünya genelinde faşizm revaçta olduğu için önümüzdeki günlerde daha da zorlaşacak gibi görünüyor.

Yine de umudumuzu kaybetmemeliyiz, şimdiye kadar verilen mücadelelerle nasıl belirli kazanımlar elde edildiyse bundan sonra da içimizdeki mücadeleci ruhla çok şeyi değiştirebileceğimizi düşünüyorum. Bazen çevrenizdeki küçük bir çocuğa söylediğiniz ufak bir söz bile onun hayatına dokunup erdemli bir insan olmasına sebep olabiliyor. Tıpkı bunun gibi diktiğiniz minik bir badem ağacı bile seneler sonra büyüyüp çiçekleriyle baharı müjdeleyip arıları çevresine toplayabiliyor.